28 Haziran 2010 Pazartesi

FEMİN&ART KADIN SANATÇILARDAN PANEL

Femin&Art Kadın Sanatçılar Derneği Genel Merkezi tarafından Dün Trabzon Hüseyin Kazaz Kültür Merkezinde “SANATIN VE SANATÇININ DÜNYA BARIŞINA KATKISI” konulu panel düzenlendi.


Femin&Art Kadın Sanatçılar Derneği Genel Merkezi tarafından 20-27 Haziran 2010 tarihleri arasında planlanan etkinlikler kapsamında, dün Trabzon Hüseyin Kazaz Kültür Merkezinde: “SANATIN VE SANATÇININ DÜNYA BARIŞINA KATKISI” adlı panel düzenlendi.

Panele; Trabzon Karikatürcüler Derneği Başkanı Karikatürist Yazar Harun YAVRUOĞLU, İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ) eski Rektörü Prof. Dr. Gülsüm SAĞLAMER, Trabzon Femin&Art Kadın Sanatçılar Derneği Genel Başkanı Şükran ÜST, Karadeniz Teknik Üniversitesi(KTÜ) Mimarlık Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şengül ÖYMEN GÜR ve Gazeteci Yazar Ahmet Şefik MOLLAMEHMETOĞLU panelist olarak katıldılar.

Panele; Trabzon Emniyet Müdürü Feridun BOZ, İletişim Lisesi Müdürü, Araştırmacı Yazar Mustafa YAZICI, Araştırmacı Yazar Muhammet YAVRUOĞLU, 9 ülkeden 40 kadar sanatçı, Trabzon’dan birçok sanatsever ve basın mensupları katıldı.

PANEL’e katılan konuşmacılar(panelistler) yerlerini aldıktan sonra programı yöneten Gazeteci Yazar A.Şefik MOLLAMEHMETOĞLU açılışı yaptı.

İlk olarak konuşan Dernek Başkanı Şükran ÜST:
“Dünyada mutlu insanlar sanata daha çok zaman ayırır. Dünyada savaşı bitirecek en önemli etkinliktir, sanat. Dünya Barışı, sadece insanın değil, çevrenin ve bütün canlıların özlemidir.”

2. olarak konuşan Harun YAVRUOĞLU, sanatla barış arasındaki bağlantıyı vurgulayarak,
“Karikatür toplumdaki çelişkileri çarpıcı şekilde anlatma sanatıdır. Yaptığım araştırma ve gözlemlerde sanatın kanlı, irinli, kirli bir sarmal olduğunu tespit ettim. Bugüne kadar savaşlarda 3.700.000.000 insanın öldürüldüğünü tespit ettim. İnsanlığın aleyhinde olan savaş sektöründe 15 milyon insanın çalıştığını görüyoruz” dedi.

Ve bir takım istatistikî bilgiler vererek, savaşta en çok sivillerin öldüğünü, savaşın sadece iki taraf arasında değil, herkesi etkilemesi nedeniyle herkesin savaşı olduğunu, acının da, gözyaşının da insana ait olduğunu, son 10 yılda yapılan savaşlarda 2 milyon çocuğun öldüğüne vurgu yaparak,
“ O halde savaş insanlığın savaşıdır, sadece askerlerin değil. Türk Karikatürcüleri şimdiye dek, savaşa karşı yeterli mücadeleyi vermiştir, vermektedir” dedi.

3. olarak konuşan Prof. Dr. Şengül ÖYMEN GÜR, kültürün metalaşmasına ve meritokrasiye de vurgu yaparak,

“Sanatçılardan ürettiği eserleri iyi satan, iyi sanatçı anlamına gelmiyor. Ancak, Sanatın bir de mesaj yanı var. Bunu iyi kullanmak gerekir. Metalaşmaya rağmen savaşa karşı hala direnen sanatçıların olması sevindirici” dedi.

4. olarak konuşan ve slâyt gösterimi eşliğinde önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Gülsüm SAĞLAMER:
"Birçok alanda sanat ve sanatçı var. Bunların içinde savaşa karşı olanlar da, olmayanlar da var.

Öncelikle savaşı doğuran nedenler ortadan kaldırılmalıdır. O zaman insanlığın geleceği, sağlam temellere oturtulabilir. Bunun için asimetri ortadan kaldırılmalıdır.

Bütün bunlar denge oluşuncaya kadar devam eder. Bunların tümünün arkasında ekonomi ve para vardır. Bugün maalesef metalaşmış sanatçı yaygın. Bunun için kaotik yapı değiştirilmelidir.

Barış için mutlaka ortak bir payda lazımdır. Bu ortak paydaları güçlendirmeyi başarmak lazım. Eğitimsiz hiç bir şey hayata geçirilemez.

Tabii mobilite de çok önemli. Eleştirel düşünme yeteneği, hoşgörü, özgüven ve teşvikler sağlanmalıdır. Bu alanlarda teknik adımlar atılmalıdır. Bunun için eğitim, en önemli bileşen olarak görünmektedir”
dedi.

5. olarak konuşan Gazeteci Yazar Ahmet Şefik MOLLAMEHMETOĞLU:
“Ortadoğu’da kirli bir savaş var. Savaş değil, işgal var. Bizler barışı sağlamak için neler yapmalıyız. Sanatçılar olarak, bu dünyada neden adaletsizlikler var. Aydınlar ve sanatçılar olarak, bizler savaşa karşı taraf olmalıyız. Bunu yapamıyorsak kendimizi sorgulamalıyız” dedi.

Bundan sonra soru ve katkı sağlamak isteyen davetlilere söz verildi.

İzmir’den katılan bir bayan sanatçı:

“Kavramsal olarak sanatın ne kadar değerli olduğunu anladım. Guinness Rekorlar çalışmasının çok gerekli olduğunu anladım. Şunu gördüm ki; Dernek Başkanımız Şükran hanımın arkasında Trabzon yoktu” deyince,

söz alan Prof. Dr. Şengül ÖYMEN GÜR:

“Paranın tartışılmadığı yerde çok kalabalıklar olmuyor. Organizasyon bozukluğunu kabul etmiyorum. Zaten organizasyonlarda Trabzon yok, Trabzon halkı yok, çünkü” dedi.

Bu konuşmalar üzerine söz alan Prof. Dr. Gülsüm SAĞLAMER ise buna karşı çıkarak:

“Barışı korumada eğer seneye biz bir gelişme kaydedemezsek, o zaman kendimizi sorgulamalıyız” dedi.

Bir diğer bayan sanatçı söz alarak:

“Dünkü, 7.000 m. Olayına çok üzüldüm. Amaç; Trabzon’u tanıtmak, birlik ve beraberlik sağlamaktı” dedi.

Trabzon’lu Araştırmacı Yazar Mustafa YAZICI söz alarak:
“Savaşı, barışa dönüştürmek için işe başlanmış. Trabzon’da yapılan bu önemli etkinliğe 9 ülkeden 40 hanım sanatçının katılımına çok, çok sevindik” dedi.

Olga isimli bir yabancı bayan sanatçı söz alarak:

“Arkadaşlarla iyiyi kötüyü paylaştık. Bu katıldığım 3. Festivaldi. Bir Türk Atasözü var: ‘Damlaya damlaya göl olur’ derler ya… Damlaya, damlaya çoğalacağız. Festivalin konusu çok önemli, inşallah damlaya, damlaya devam edeceğiz”
dedi.

Özbek temsilcisi bir bayan sanatçı:
"Bizler aynı kültürün insanlarıyız. Kardeş milletiz. Ancak kardeş Kırgızistan’da benim kardaşlarımı öldürüyorlar. Sanatla bir şey değiştiremeyiz. Ama zamanla değiştirileceğine inanıyorum”
dedi.

Ankara Gazi Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Semra ÇELİK ise söz alarak:
“Genelde savaşı erkekler çıkarıyor. Ama acısını daha çok kadınlar ve çocuklar çekiyor” dedi.

İzmirli bir bayan sanatçı söz alarak:
“Barış eylemi, anne karnında başlıyor. Onun için daha baştan oyuncak olarak da silahı yok etmek lazım” dedi..

Azeri bir bayan sanatçı söz alarak:
“Atatürk’ün dediği gibi ‘Her şey olabilirsiniz, ama sanatçı olamazsınız’. İnsanlar arasında dil birliği olmasa dahi, değişik yollardan iletişimler kolaylıkla sağlanabiliyor” dedi.

İzmir Sanatçı Gurubu Başkanı ve Trabzon Femin&Art Kadın Sanatçılar Derneği Genel Başkanı Şükran ÜST, birer teşekkür konuşması yaptı.

İzmir gurubundan bir bayan sanatçı tarafından hazırlanan “DÜNYA KADINLARI” şiiri, iki hanım tarafından marş olarak, seslendirildi.

Bu arada Gazeteci Yazar A.Şefik MOLLAMEHMETOĞLU’na bir tişört hediye edildi.

MOLLAMEHMETOĞLU: “Amacımız barış mesajı vermekti. Nereye Dünyaya? Dünyaya barışı istediğimizi haykırdık. Bunu başardığımıza inanıyorum. Gelecek yıl, keneyi, daha sonra gribi konuşacağız. Bunların doğal mı, yoksa suni olarak mı üretildiğini tartışacağız” dedi.

Panelin sona ermesi üzerine panelistlere ve bazı katılımcılara birer şilt ve katılım belgesi verildi.

*

Önceki gün de planlanan bu etkinlikler kapsamında “DÜNYA KADINLARININ TUVALİNDE BARIŞ” isimli 3. Uluslararası Resim Festivali düzenlendi.

Düzenlenen bu etkinliklere; Türkiye, Yunanistan, Gürcistan, Azerbaycan, Almanya, Kazakistan, Özbekistan, Rusya ve İran'dan toplam 40 kadar kadın sanatçı katıldı.

Guinness Rekorlar Kitabı'na girmek için düzenlenen 7.000 m.lik Dünya Barış termal tuval yarışmasına Trabzonspor yönetim kurulu üyeleri, sporcuları ve taraftarlar, Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve etkinliğe katkıda bulundular.

Dünyada barışa duyulan özlemin, insan haklarının ve doğal yaşamın öneminin vurgulandığı tuval çalışması, farklı kültürleri, sanatın evrensel dilini kullanarak, tek bir noktada birleştirdi.

Kadın Sanatçılar tarafından 7.000 metrelik dev afişler üzerine resimler yapılarak, Guinness Rekorlar Kitabı'na girmek için yarışmaya katıldılar.

Daha önceki rekor 6.000 m. İdi. Trabzon’da noterlikçe yapılan onaylı tespitte bu uzunluğun 6.300 m. Olduğu açıklanmıştır.


HABER ve FOTOĞRAFLAR: Muhammet YAVRUOĞLU


PANELDEN BAZI KARELER:







































21 Haziran 2010 Pazartesi

ŞAİR VE YAZAR HÜSNÜ MUSTAFA TOMAÇ (1934–21.06.2008 Ct)

“EY DOST!
SENİ
UNUTMADIK,
RAHMETLE
ve
ÖZLEMLE
ANIYORUZ”


ŞAİR VE YAZAR HÜSNÜ MUSTAFA TOMAÇ (1934–21.06.2008 Ct)



Yakup ve Halime oğlu Hüsnü Mustafa TOMAÇ; 1934 yılında Trabzon Merkez Beştaş(Kanliga) Köyü’nde doğdu. Trabzon Gazipaşa İlköğretim Okulunu bitirdikten sonra Trabzon Sanat Enstitüsü’nü girdi ve 1951 yılında mezun oldu. Buradan mezun olduktan sonra Tekniker Yüksek Okulu’na girdi ve bu okulu 1965’de bitirdi.

1952–53 yıllarında TBMM inşaatlarında usta olarak ve 1955’de de Trabzon Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü’nde ambar memuru olarak çalışmaya başladı. 1957’de Erzurum’da zorunlu askerlik görevini yedek subay olarak tamamladı. 1959 yılında Trabzon Sağlık Müdürlüğü bünyesinde memur ve tekniker olarak, çeşitli görevlerde bulundu. 1968’de Zonguldak Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü’nde, 1970’de KTÜ Kontrol Fen Heyeti Müdürlüğü’nde kontrollük yaptı. 1972 yılında Trabzon Bayındırlık Müdürlüğü’ne naklen geçti. Bu kuruluşta uzun yıllar inşaat kontrollüğü görevini yaparken, 1981 yılında emekli oldu.

“Çapraz Mustafa” diye tanınırdı

Biraz titiz olması, haksızlığa tahammül edememesi nedeniyle “ÇAPRAZ MUSTAFA” ya da “TERS MUSTAFA” olarak anılırdı. Uzun yıllar çalıştığı Trabzon Bayındırlık Müdürlüğündeki arkadaşları:

“Mustafa çok iyi niyetli ve mert bir insandı. Ancak haksızlığa ve yanlışa tahammül edemezdi. Bir gün, o tarihlerde dairenin bulunduğu Özel İdare İş Hanındaki asansörün eskiliği ve bakımsızlığı nedeniyle asansörün hareketi sırasında sürekli olarak, çok gıcırtı çıkarması üzerine, İdareye bir dilekçe vererek, gıcırtıdan çok rahatsız olduklarını ve arızanın giderilmesi için gereğini talep etmesi onun yanlışa ve haksızlığa tahammülsüzlüğünün ve aykırı kişiliğinin bir kanıtı olarak, belleklerimizde yaşamaktadır.”

Bir diğer öyküsü:

“Çalışmakta olduğu daireye gidip gelirken, her nasılsa bir sabah işe gecikmiş. Daire Müdürü imza defterlerini o gün kontrol etmiş ve zamanında daireye gelemeyenlerin imza defterindeki isimlerinin karşısına soru işareti koymuş. Bu duruma çok içerleyen Tomaç, İdareye bir dilekçe vererek, bundan böyle parafının soru(?) işareti şeklinde olduğunu belirterek, emekli oluncaya kadar parafını bu şekilde atmıştır” diye anlatıyorlar.

Emeklilik Sonrası Hüsnü Mustafa TOMAÇ

Emekli olduktan sonra Trabzon Merkez Beştaş(Kanliga) Köyü’ndeki evinde yaşamaya başladı. Ve zamanını bahçe işleriyle ve şiirle geçirmeye başladı. Şairler, yazarlar, düşünürler ve aydınlar arasındaki edebi ve bilimsel sohbetlere katıldı. Ortahisar Sohbetlerinin diğer bir deyişle Ortahisar Babıâli’sinin vazgeçilmez konukları arasında yer aldı.

Hüsnü Mustafa TOMAÇ, kamu görevinde çalışmış şair-yazarlarımızdandır. O, 1950 yılından itibaren şiirler yazmaya başladı. Şiir ve yazılarını 1993 yılından sonra kitap haline getirerek, yayınlama fırsatı bulabildi.

Evine bağlı, iyi bir aile babası olan Tomaç’ın çok sevdiği hayat arkadaşı, çok sevdiği eşi Saniye Hanım(60)’ı 1994 yılında kaybedince hayata küstü. Çocukları ve torunları olmasına, onları çok iyi yetiştirmesine rağmen sürekli olarak hanımıyla olan muhabbetine özlem duydu ve hayat arkadaşının yokluğunda sürekli evinde kendisini hep yalnız hissetti. Eşini unutamadı, onun ondan önce ölümü ona hep ağır geldi. Birçok özelini hiç kimse ile paylaşamadı. Bu durum onu çok yıprattı.

Hanımını kaybettikten sonra bir takım rahatsızlıklar geçirdi. 2007 yılında ses tellerinde problem oldu. Uzun süre ses kısıklığı yaşadı. 2007 yılında hacca gitti. Hac görevini tamamlayarak, hacı oldu. Hac dönüşünden sonra ses telleri daha da bozuldu ve boğazındaki rahatsızlık arttı. Tedavi görmeye başladı. Hac dönüşü eski dinçliğini bir daha yakalayamadı.

Bazı dostlarının tavsiyesi ile boğazından ameliyat oldu. Ameliyat sonrası evinde istirahata çekildi. Dostlarından ayrı kaldı. Rahatsızlığı nedeniyle bir şey yiyip içemez oldu.

Vefatına yakın çok rahatsızdı. Izdırap çekiyordu. Rahatsızlığı yüzünden ağzında yaralar çıktı. Pek bir şey yiyemiyordu. Bedeni oldukça zayıf düştü.

06.06.2008 Cuma günü Şair Halit Macit, Gazeteci yazar Nevzat Yılmaz, mahalleden Kemal Akaydın ve ben, O’nu ziyarete gitmiştik. Konuşmakta çok zorlanıyordu. Konuşamayınca da mahcup oluyordu. Onunla birlikte arkadaşlara bir hatıra fotoğrafı çekmek istediğimde;
“Dostlarımın beni böyle hatırlamasını istemiyorum, ne olur resim çekme” diyerek, fotoğraf çektirmeye yanaşmadı. Tabii kendisini kıramadık.

Yemek yeme güçlüğü çektiğinden rahatsızlık problemleri daha da arttı. Bu nedenle Özel İmperial Hastanesine kaldırılarak, tedavi görmeye başladı.

Ancak, 21.06.2008 Cumartesi günü gece Özel İmperyal Hastanesinde beklenmedik bir anda, 74 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Hiç kimse onun için ölümü, aklına getirmiyordu. Ama aniden kader onu aramızdan ayrılmış, çok sevdiği ve dilinden hiç eksik etmediği Yüce Allah’a kavuşmuş, Vuslata ermişti.

22.06.2008 Pazar Günü mütevazı bir cenaze töreni ile Beştaş Köyündeki yeni inşa edilen büyük camide kılınan ikindi namazından sonra yine aynı mahalledeki aile mezarlığında dualarla Hakk’a uğurlandı.

Ölümü ani olmuştu. Nice gönül dostu onun ölümünü günler sonra duyabilmişti. Dostları onun iyileşmesini beklerken büyük bir sürprizle karşılaşmışlar: Tomaç’ın Hakk’ın rahmetine kavuştuğunu büyük bir üzüntü ile öğrenmişlerdi.

Ve ölmeden önce ölümü yaşayan, fani olan insanı, ölüm ve gerçeğini yaşayabilen Hak dostu Tomaç’ın dizlerindeki bazı mısraları hatırladılar.

Şair TOMAÇ, mısralarında şöyle diyordu:

“Hayat bahçesinde güldü
Açtı, soldu ve döküldü
Âlem sandı Tomaç öldü
Bilmezler aslına döndü.”

*
“Mutlak yaşamaksa amaç
Bu ilde yaşadı Tomaç
Fark etmeden ağardı saç
Bir başkadır Trabzon’um.”

H.Mustafa TOMAÇ; Yakup Selim(Em. Alb.), Süleyman(Mimar), Turan (Polis), Saliha, Sabiha, Gülhan Baki ve Lütfiye Bayraktar adlarında toplam 7 çocuk babası olup, Karadeniz Yazarları Birliği ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesiydi.

H. MUSTAFA TOMAÇ’IN ESERLERİ:

1- Rüzgâra Yüklenen Ses(Şiir)-1993- Trabzon.

2- Bir Güneşten Bir Güneşe(şiir)-1995- Trabzon.

3- Cûdi mi- Ararat (Ağrı) mı? (Araştırma Yazısı) 1999- Trabzon.4- Kapaksız Kitap (Şiir) 1.Baskı:2003, 2.Baskı: 2007-Trabzon

Hüsnü Mustafa TOMAÇ, Kapaksız Kitap adlı Şiir Kitabının önsözünde:

“Şiirin tarifini herkes gönlünce yapabilir, ama hepsinde olan ortaklık, bu tariflere ne yönden bakılırsa bakılsın, mutlaka bir güzelliğin, bir heyecanın, kelimelerdeki tarifinden başka bir şey olmayacaktır.

Bendeniz ahlak sınırlarını zorlamadan, insanlar arasındaki ilişkilerden doğan , şiirsel tavırları açık ifadelerle, fakat doğru ve dobra olarak dile getirdim. Bunu yaparken; öğretici ve eğitici olduğum kadar, yericide oldum. Bazen bir ayet, hadis, bir atasözü ve deyim şiirlerime tema oldu. Kendime özgü bir üslupla her türlü şiiri denedim. Buna ilave olarak lirik ahengiyle monolog-diyalog şekillerle şiirlerimi biçimlendirmeyi de ihmal etmedim.

Genel olarak, cinas’ın her çeşidine (Muharref, Nakis, Tamm, Tevriye, Telmih ve az da olsa Talil’e) yer verdim. Mecazı çok kullandım ve arada bir Sehl-i Mümteni deyişlerde satırlarımda yer aldı. Fahr(Fahriye) ve Temeddüh’e alaka gösteremediğimden kendimde bir eksiklik hissettim.

Aliteras ve Asonans tertiplerini denemedim. Bunlar haricinde şiir diye yutturulan POST MODERN’i hiç benimsemedim., ama edebi birimlerde bir yazı çeşidi olarak yer almasını savundum. Çünkü o, yazıda kasırga terkibini meydana getirmiş olup, edebi yazılar arasında bir çeşit (ANAFOREL) yazı olarak isimlendirilebilir” demektedir.

O, dilin inceliklerini, zenginliklerini çok iyi bilirdi. Her türlü şiiri denedi. Lirik ahengiyle monolog-diyalog şekillerle şiirlerini biçimlendirmiştir. Cinasın her çeşidine şiirlerinde yer vermiştir. Cinası ve sehl-i münteni sanatını çokça kullanmıştır. Fahr ve Temeddühe alaka gösterememeyi bir eksiklik kabul etmiştir. Şiirde post modernizmi red etmiştir. Aliterans(aliterasyon) ve asonans türlerini hiç denemediğini belirtmektedir.



Araştırmacı Yazar Murat YÜKSEL, 13 Mart 1994 tarihli Yunus Dergisindeki makalesinde H.Mustafa TOMAÇ için:

“Onun şiirleri özel ve özgün temaları, ölüm, hayatın faniliği, geçmişe özlem, anılar, yaşamın anlamı gibi konulardan oluşmaktadır. Tomaç yeni şiirlerinde de eskiden olduğu gibi cinaslı kelimeler, mecazlar kullanmaktan hoşlanır. Düşündürücü, iğneleyici, yerici, fakat öğüt ve ders verici sözlerden hoşlanır. Haksızlıklar, yanlışlıklar karşısında elindeki söz kılıcıyla isyan eder. Bunlardan sözle intikamını alır, sonunda iyiye, güzele ve doğruya çağırır. Amacı yıkmak değil, yapmaktır, düzeltmektir, kırmak değil onarmaktır.

Tomaç’ın dili sadedir, akıcıdır. Yer yer yöresel kelime ve deyimler kullanır. Şiirde hece ölçüsünü kullanır, fakat serbest şiirde de başarılıdır. Bununla birlikte ölçülü, kafiyeli ve dörtlük halinde yazdığı kimi şiirlerinde sözün gücünü ve özgünlüğünü yakalamıştır. Trabzon’um şiiri buna en güzel örnektir.

Yaşının kemale ermesi, yalan dünyanın yaldızlarının dökülmesi, ağaran saçlar, eşinin hastalığı ve ölümü gibi sebepler, Tomaç’ın ruh ve düşünce dünyasına ‘Ölüm’, ‘dünyanın ve hayatın faniliği’, ‘geçmişe ve anılara hasret’, ‘yalnızlık’, ‘geçmişe ve geleceğe bakarak kendisiyle hesaplaşma’ gibi temalara ağırlık vermesine yol açmıştır.”

“Hüsnü Mustafa Tomaç, şiire bir ömür vermiş, şiirle yaşamış, şiirle gülmüş, şiirle taşlamış, şiirle eğitici ve öğretici olmuş, kişiliği kendine özgü bir şairdir. “

“Tomaç, şiiri duygulardan çok, düşünen, eğitici ve öğretici olmanın bir aracı olarak görmüştür. O insan ve toplumu çok iyi gözlemiş, değerlendirmiş, ahlaki değerlere göre kötü ve yanlış gördüğü davranışları ve olayları eleştirmekten, yermekten geri durmamıştır. Tomaç, olayları ve insanları eleştirirken düşündürmüş, düşündürerek, mizahi bir üslupla eğitici ve öğretici olmuştur.”

O, ölümü aslına rücu etmek olarak, Hakk’a dönüş olarak, görmektedir. Öldükten sonra hayır dua ile anılmayı özlemektedir. Sevdikleriyle öldükten sonra buluşmayı arzu etmektedir. O çok duygu yüklü, dostlara, anılara bağlı güzel günlerin özlemiyle yanıp tutuşmaktadır.

Şiirlerinde geçmişin muhasebesi yapar, güzel günleri, insanları hüzün ve özlemle anar. O duygulu, vefalı, dostlarına bağlı, geçmişe özlem duyan bir şairdir.

Eşinin ölümü onu çok etkilemiştir. Onun ölümünden sonra en yakın dostlarına çok daha fazla yaklaşmış ancak aynı muhabbeti bir türlü bulamamıştır. Eşine ve yaradanına karşı özlem ve muhabbeti kat kat artmıştır.

Takriben 4-5 yıl önceki KYB’nin Olağan Kongresi günüydü. Ben kongredeki olumsuz tutumdan canım sıkılmış olarak, oy kullanmadan çıkıp Ortahisar’da çay bahçesinde oturuyordum. Benim gibi canı sıkılanlar ve geçerken bizi görenler ve kongre bitiminde salondan çıkanlar hep birlikte sohbete başlamıştık. Öyle ki, geç vakte kadar oturduk. Vakit çok geç olunca, ben kalkmak için izin istedim. Arkadaşlarda “hep birlikte kalkalım” dediler. Aramızda bulunan TOMAÇ da istemeye istemeye kalktı. Pek az kişinin duyacağı bir ses tonuyla:
“Hey gidi Mustafa TOMAÇ, herkes şimdi evine gidiyor, sen ise nereye gideceksin?” diye hayıflanınca çok üzüldük.
Belki evlenmesi daha hayırlı olur, diye bir keresinde oğlu Süleyman Tomaç’ı bürosunda ziyaretimde durumu ona da anlatmıştım.

TOMAÇ, şiirlerinde teşbih sanatını ve sehl-i mümteni, ve özellikle cinaslı sanatı en iyi şekilde kullanmaktaydı.

Araştırmacı Yazar Hüseyin ALBAYRAK, Trabzon Haber Gazetesindeki “Ölçü” Köşesinde:

“Şiirlerini zevkle okuduğum Tomaç çoğu yerde duygu ve düşüncelerime de tercüman oldu. Şiir yazacağım diye rüya âleminde gezmedi, içinde yaşadığı toplumun içinde oldu. Çevresinde olup bitenlere bakarak duygularını mısralara döktü. Onun içinde bizden bir şair olarak şiirleri zevkle okundu. Birilerine yaracağım endişesinden uzak, doğruyu olduğu gibi anlatarak yiğitçe karşımıza çıktı. Şiirlerini sevişim de işte bundan.”

“…Şiirin her dalında örnekler veren şairimiz, manileri, cemreleri, karşılıklı atışmaları ve hayatımızın gerçek çehresi ile okunacak şiirleriyle oluşturduğu, yetmiş yaşındaki bu olgun delikanlılık çağında bizlere sunduğu şiir kitabı ile gönlümü fethetti” demektedir.

Eğitimci Araştırmacı Yazar Mustafa YAZICI, bir makalesinde H.Mustafa TOMAÇ için:

“Karadeniz’in bütün asabilikleri onda vardı. Fakat sadece dürüst ve samimi olmayanlara kızardı. Eşinin vefatından sonra bize en çok yaptığı nasihat: ‘eşinizin değerini bilin’ şeklinde idi.”

“Son zamanlarda gırtlak rahatsızlığı nedeniyle onu televizyonlarda konuşturamadık. Şiirlerini ona okutturamadık. Çünkü: sesi çıkmaz olmuştu. Fakat eski şiir şölenlerinde nice şiirler okudu. En son okuduğu şiir ‘TRABZON’UM’ adlı şiiri idi “.

(BuTRABZON’UM’ şiirini okumasına ben vesile olmuştum. Onunla Ortahisar’da Nevzat Yılmaz’ın işyerinde buluştuk. Ona: Ağabey, KYB seni Hamamizade’deki Şiir Şölenine çağırdılar mı?” “Hayır, çağırmadılar” dedi.

Bir süre Ortahisar’daki çay bahçesinde oturduk. Şairler Şölenine çağrılmadığından dolayı kırgın idi. Bende üzülmüştüm. Otururken birden “kalk gidelim” dedi. “Nereye” dedim. “Şiir şölenine” dedi. “Olmaz ağabey, seni davet etmeye tenezzül dahi etmemişler, sen gitmek istiyorsun. Bunu kabul edemem” dedim. “Olsun” dedi. “Onlar gereğini yapmamışlarsa onlar utansınlar” dedi. “Yaa! Yavruoğlu dedi. “Belki unutmuşlardır, olamaz mı? Haydi, gidelim” dedi.

Neyse, kalktık Hamamizade Kültür Merkezi’nin yolunu tuttuk. Şölen daha yeni başlıyordu. Epey kalabalık vardı. Ben onu arka bölümün ön sırasına oturttum. Birlikte otururken “haydi gel, ön sıralardaki boş yerlere oturalım” dedi. "Ağabey senin yerin protokol olması lazım. Sana haksızlık yaptılar, onun için ben gitmem. Ama sen istiyorsan öne geçebilirsin” dedim. O da önden 3. ya da 4. Sıralardaki boş bir yere oturdu.

Şiir şölenini organize edenlerden hiç kimse onun farkında değil, orada sessizce oturuyor. Organize edenlerden bazı tanıdıklarıma sitem ediyordum. Trabzon’un en iyi şairini şölene davet etmediniz, programda yer vermediniz” diye… Bu arada şairler şiirlerini okumaya davet ediliyordu. Organizatörlerden sitem ettiklerimden birisi sunucuya bir not verdi. Az sonra bir de baktı ki, Hüsnü Mustafa Tomaç, kürsüye davet edildi. Ve kendisini unuttuklarından ötürü de özür diliyorlardı. Onun kürsüye çıkarken ki mütevazılıği ve mahcubiyeti hala gözlerimin önünde…

Kürsüye çıkınca “kusura bakmayın, hazırlıksızım” dedi. “Buraya ani olarak çıkarıldım. Ben size şimdi neyi okuyayım” dedi. Ona kendi şiir kitaplarından birini verdiler. “Hangi şiiri okuyayım” diye araştırırken arka sıralardaki yerimden kürsüye doğru bağırdım: “’Trabzon’um’a şiirini isteriz, Trabzon’uma…” “Arkadaşlar da ‘Trabzon’uma’ şiirime takılmışlar bari onu okuyayım” dedi. O şiiri bulmada ona yardımcı oldular. Ve ‘Trabzon’uma’ şiirini okumaya başladı. Salon alkıştan inliyordu.

O gece en fazla alkış alan şair Tomaç idi. Çok mutlu olmuştu. Bir sanatçı için alkış çok önemli idi. Organizatörlere olan kırgınlığı hemen kaybolmuştu. Dışarı çıkınca “yahu Yavruoğlu” dedi: “sen beni oyuna getirdin” diye… Ama mutluluğu her hareketine yansıyordu.)

“Türkçeyi bütün incelikleriyle bilirdi. Kelimelerin çıkış hücrelerini ve anatomisini, dil inceliklerini, zenginliklerini bilerek konuşurdu. Yazılarında da bu incelikler mevcuttu."

Mühendis Yazar İbrahim SAĞLAM, Karadeniz Gazetesindeki “BAKIŞ” Köşesinde “BİR HCİV ŞAİRİNİN SON İKİ ŞİİRİ” adlı makalesinde:

“Bütün bu toplumsal kesitler bir şair için, hele hele bir hiciv şairi için bulunmaz fırsatlardır. Tarih boyunca şiirlerin hicvedici dizeleri pek çarpıklığın özünü ortaya koymuştur. O nedenle şiirde eleştirinin en çarpıcı biçimi hicivdir ve pek zordur.”

“Trabzon’da bu anlamda H.Mustafa Tomaç gibi bir hazineyi toplumun, kültür çevrelerinin dikkatle ele alması, ortaya çıkan ifadelerin değerini düşünmesi, irdelemesi bir kazanç olacaktır. Bu güne kadar yayınladığı iki şiir kitabında birçok hiciv şiirleri yer alan H. Mustafa Tomaç’ın son yazdığı iki şiirini sütunuma alıyorum. Onun düşünsel dünyasında esen fırtınaları az da olsa anlayabiliyorum.”

“Günümüz kültür-sanat arayışlarında halktan uzaklaşan ‘Sanat, Sanat İçindir’ kabullenişine mal edilen ve bütünüyle anlaşmazlıklar zinciri haline gelen üretimler, adı ne olursa olsun toplumsal değildir. Etkili değildir. Bu çerçeve içinde ‘Post Modern’ kavramını da iyi değerlendirmek gereklidir.”

Gazeteci Yazar Trabzon haber Gazetesinin Sahibi Nevzat YILMAZ, “ Şair H. Mustafa TOMAÇ’ın ARDINDAN” isimli makalesinde:

“Şairliğinin özünde yatan vatan sevgisi, insan sevgisiyle bütünleşen sade bir kişiliği onu farklı kılan ayrı bir değerdir. KYB’nin mesleki birlikteliği birçok değeri bizlere takdim etmiştir. Bunların içerisinde farklı bir yönüyle H.Mustafa Tomaç gelmektedir.”

“Birçok şair ve yazar dostlarından daha fazla birlikte sohbetimiz olmuştur. Gerçek dost bir kişiliğin ta kendisi olan değerli büyüğümüz, ağabeyimiz H.Hüsnü Tomaç’a Allah’tan rahmet diliyorum” demektedir.

Eğitimci Yazar Necmi KOÇ, Hizmet Gazetesindeki “H.MUSTAFA TOMAÇ'IN ARDINDAN” isimli köşe yazısında, Hüsnü Mustafa TOMAÇ için şunları yazmış:

Ortahisar sohbetlerine katılmak için Trabzon'un Beştaş(Kanliga) köyünden gelir, kültür-sanat sohbetlerine katılırdı. Rahatsızlığı nedeniyle bir aya yakın süre Ortahisar'daki kültür-sanat sohbetlerimize katılamıyordu. Ama Ortahisar ve Gönül Dostları Grubu'nun hep gönlünde idi. İyileşip aramıza döneceği, farkını fark ettireceği günü bekliyorduk.”

“O dostları arasında hicvedici konuşmaları ve şiirleri ile biliniyor ve seviliyordu… Ve öyle bilinip sevilecektir.”

Tomaç; Şiire bir ömür vermiş şiir de ona bir ömür vermiş, gönlünü ve sözünü hep genç tutmuş. Şiirlerinde duygu görüntüleriyle birlikte eğitici ve öğretici olmuş. Bazen de taşlamayı yeğleyen bir şairdir. Bazı şiirlerinde karikatür havası vardır. Şiirlerini okurken bir karikatürü inceler gibi aynı anda hem güldürür hem de düşündürür. Şiirin derin vadilerini alır götürür…”

'Herkes kalktı evine gidiyor, Tomaç nereye gitsin'!?

Bu onun eşinin ölümünden sonra içine gömdüğü yalnızlığın, o anda, o atmosferdeki bir yansımasıydı…”

Onun son şiirleri yalnızlığı ve yalnızlık içindeki aşkın bir yansımasıydı.

İşte onlardan bir dörtlük:...
Bir gün Hakk'ın rahmeti bu ateşi söndürür
Cismim ile sırrımı sarar, hiçe döndürür
Tırtılın bir kelebek olup uçtuğu gibi
Umarım Mevlâ beni Ahiret'te güldürür.”

“Sevgili dost Tomaç, sen Ortahisar kültür-sanat sohbetlerinde ve Gönül Dostları Grubu'nun kültür-sanat sohbetlerinde şiirinle, hicvinle yine olacaksın, hep olacaksın…

Mekânın cennet olsun…"
Demektedir.

Eğitimci Yazar M. Nihat MALKOÇ, Hizmet Gazetesindeki “ŞAİR H. MUSTAFA TOMAÇ’IN ARDINDAN…” isimli köşe yazısında H. Mustafa TOMAÇ için şunları yazmış:

“Ölüm bir güzel insanı daha aramızdan ayırdı. 21 Haziran 2008 tarihinde Trabzon’un önemli söz üstatlarından biri olan Hüsnü Mustafa Tomaç’ı kaybettik. Mustafa Tomaç Ağabeyin 1934 senesinde Trabzon’un Beştaş(Kanliga) Köyünde başlayan hayat yolculuğu 21 Haziran 2008 tarihinde son buldu. O da her nefis gibi ölümü tattı. Bizler de günü gelince ölümü tadacağız. Ne mutlu bu dünyadan hoş bir seda bırakarak göç edenlere…“

“Ebediyete uğurladığımız Hüsnü Mustafa Tomaç’ı yıllardan beri tanırım. Girdiği ortamlarda farkı fark edilirdi. Ağırbaşlı, beyefendi bir kişilik sahibiydi. Az ve yerinde konuşan bir insandı. Malayani sözlerden kaçınırdı. Sohbetinden zevk alınırdı. Hüsnü Mustafa Tomaç, şiirlerini 1950’li yıllardan itibaren yazmaya başladı. Yani ilk şiirini kaleme aldığında 16 yaşında bir delikanlıydı. O günden, son nefesini verdiği 2008’li yıllara kadar 58 yıl boyunca her fırsatta şiirler yazdı. Bu süre içerisinde “Rüzgârı Yükselen Ses”, “Bir Güneşten Bir Güneşe”, “Cudi mi - Ararat (Ağrı) mı?”, “Kapaksız Kitap” adlı eserlere imza attı.”

Mustafa Ağabey’in elimizdeki son kitabı “Kapaksız Kitap” adını taşıyor. 146 şiiri iki kapak arasına alan bu kitaptaki şiirler hecenin en güzel örnekleri olarak arz-ı endam ediyorlar. Hayat tecrübelerini mısralara döken Tomaç’ın bu son kitabında didaktik unsurlar ağır basmaktadır. Bu kitaptaki şiirlerde övgüden yergiye kadar yediden yetmişe her mevzu ustaca işleniyor. O, şiire geniş bir açıdan bakmıştır. Onun şiirlerinde toplumsal hiciv ağırlıktadır. Tomaç, yerli kültürün bütün motiflerini şiirlerinde nakış nakış işliyor.”

“Tomaç’ın ölümü Trabzon için önemli bir kayıptır. Onun gibi beyefendi, sevgi dolu ve hoşgörülü insan pek azdır. O bu güzel hasletleriyle anılacaktır. O, eşinin ölümünden sonra iyice hassaslaşmış, yalnızlığını içine gömmüştü. O şimdi belli ki eşinin yanında pek mutludur.”

“İnsanlar doğar, büyür ve ölürler. Mühim olan çok yaşamak değil, doğru yaşamaktır. Mustafa Tomaç Ağabey inanan bir insandı. Onun içindir ki ölümden korkmuyordu. Hak dostlarının gözüyle bakıyordu ölüm hadisesine. Mevlana ölümü düğün gecesi olarak görüyordu. Tomaç da ölümü dosta kavuşma olarak tanımlıyordu. Bunu aşağıdaki dörtlükte açıkça görebiliriz. Sözlerimi bu dörtlükle bitirirken kendisine Allah’tan rahmet diliyorum: ‘Hayat bahçesinde güldü Açtı, soldu ve döküldü Âlem sandı Tomaç öldü Bilmezler aslına döndü.’” Demektedir.

Evet, Hüsnü Mustafa TOMAÇ Ağabeyi aramızdan ayrılışının 2. Yılında rahmetle ve özlemle anıyoruz. Onun eksikliğini hep gönüllerimizde duyacak ve onu unutmayacağız.

Allah(C.C.) O’na ve ebediyete irtihal etmiş bütün yazar, çizer, gazeteci dostlara, bu Vatanı Vatan yapmak için canlarını seve seve feda eden aziz ecdada, şehit ve gazilerimize ve bütün Müslümanlara rahmet eylesin. Mekânları cennet olur, İnşallah.

Araştırmacı Yazar
Muhammet YAVRUOĞLU

muhammetyavruoglu@hotmail.com

***



Şair H.Mustafa TOMAÇ’ın Şiirlerinden Bazı Örnekler:

*TIRTIL VE İNSAN

Tırtıl elbet inanmaz uçacak olduğuna
Çünkü aklı takılmış kozadan kabuğuna

Kozayı kefen sanan o, rahimde bir bebek
Ne bilsin ki, sonunda olacak bir kelebek

O birinci halinde hep yeşil kemirecek
Sonra koza içinde bir zaman geçirecek

Uyku tuttuğu yerden emirle dirilecek
Kefenini yırtarak arayacak yiyecek

Kanatlarına bakıp “melek oldum” diyecek
Raks edip şu boşlukta uçacak, eğlenecek

Artık ne sürünecek, ne yeşili yiyecek
Koklayarak doyacak, uçacak çiçek çiçek

Evvelki hali olan tırtılı hor görecek
Aldanıp kozasına konsa bakıp gülecek

İlahi bir oluşta zaman secdeye gelmiş
Ölüm sanılan çizgi varı ikiye bölmüş


*DÖNÜŞ

Hayat bahçesinde güldü
Açtı, soldu ve döküldü
Derler toprağa gömüldü
Demezler aslına döndü

Coşan bir sel, taşan göldü
Bir yanardağ idi söndü
Herkes sandı Tomaç öldü
Bilmezler ki Hakk’a döndü

Bir cennet yeşili, dümdüz
Çiçekleri yıldız yıldız
Gecesiz daima gündüz
Sonsuz bir hayata döndü


*BİR BAŞKADIR TRABZON’UM

İklimi yaz, kışı ılıcak
Sevenlere açar kuçak
Adım adım, bucak bucak
Bir başkadır Trabzon’um

Baharında ve yazında
Kindinar’ın kirazında
Türkü maniler tarzında
Bir başkadır Trabzon’um

Gelin gibi Yoroz’undan
Yosun kokan Moloz’undan
Bir maç sonu Faroz’undan
Bir başkadır Trabzon’um

Meryemana Kilisesinden
Ayasofya Müzesinden
Ortahisar Kulesinden
Bir başkadır Trabzon’um

Uzungöl’ün sefasında
Zigana’nın havasında
Hıdırnebi Yaylasında
Bir başkadır Trabzon’um

Hamsiköy’ün sağyağıyla
Kalkanoğlu pilavıyla
Horon tepen uşağıyla
Bir başkadır Trabzon’um

Kisarna’nın su gözünde
Telsiztepe’nin düzünde
Kanliga’nın üst yüzünde
Bir başkadır Trabzon’um

Sivri Karlık tepesinde
Aynı ahenk ötesinde
Kemençenin sesinde
Bir başkadır Trabzon’um

Kuzgundere’nin koyları
Boztepe’nin dik yarları
Gezdim bunca diyarları
Bir başkadır Trabzon’um

Soğuksu’da bir yan yattım
Köşk’ten şehre taç taktım
Bir kaçak sigara yaktım
Bir başkadır Trabzon’um

Yeşil fındık bahçesine
Karadeniz lehçesine
Anacuğum dercesine
Bir başkadır Trabzon’um

Mutlak yaşamaksa amaç
Bu ilde yaşadı Tomaç
Fark etmeden ağardı saç
Bir başkadır Trabzon’um


Y. KAYNAKLAR:

1-Murat YÜKSEL, Geçmişten Günümüze Trabzon Şairleri, C.2, s. 367,
Trabzon, 1993
2-Karadeniz Yazarlar Birliği Albümü, s. 85, Trabzon, 1998
3-İhsan Işık, Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, C. 3, s. 1761, Ankara 2004
4-Mustafa YAZICI: Bir Gönüldaşın Ölümü(Şair-Yazar Hacı Hüsnü Mustafa Tomaç), Eser
Ofset Matbaacılık Trabzon-2008
5- *Hüsnü Mustafa TOMAÇ: “Kapaksız Kitap” isimli Şiir Kitabından.
6- M. Nihat MALKOÇ: “ŞAİR H. MUSTAFA TOMAÇ’IN ARDINDAN…” - Hizmet Gazetesi, http://www.izedebiyat.com-08.07.2008/
7- Necmi KOÇ: “H. MUSTAFA TOMAÇ’IN ARDINDAN” http://www.hizmetgazete.com/

EFENDİ BABA(Rh. A.) DUALARLA ANILDI



Halk Arasında Efendi Baba Diye Tanınan Zamanının Kutb-u Azam’larından Hacı Muhammed BATAROĞLU Bugün(20 Haziran 2010 Pazar) Öğle Namazından Önce Mezarı Başında ve camide Okunan Kur’an ve Dualarla Anıldı.



Bugün 20 Haziran 2010 Pazar Günü, Efendi Baba’ya gönül veren müminler, Akçaabat Zaferli Köyünde bulunan kabri ziyaret edildi. Kabri başında ve camide öğle namazından önce Kur’an-ı Kerimler okundu. Dualar yapıldı. Akabinde camide okunan Kur’an-ı Kerim ve Mevlid-i şeriften sonra Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V.) Efendimize salat ve selamdan sonra bütün Kutb-u Azama, İslam âlim ve büyüklerimize, şehitlerimize bütün Müslümanlara dualar yapılarak, Efendi Baba yad edildi.



Her yıl Nisan aylarında yapılan “Anma Günü”, bu yıl Hacı İsmail Lermioğlu’nun İstanbul’da nörolojik bir rahatsızlık geçirmesi nedeniyle gecikme olmuş ancak sağlığının düzelmesi üzerine anma toplantısı kalabalık bir cemaat tarafından gerçekleştirildi.

Okunan Kur’an, ilahi ve Mevlid-i Şeriflerden sonra Efendi Baba’nın torunlarından Hacı Mustafa Baytar tarafından çok etkileyici bir konuşma yapıldı ve ardından rahatsızlığı nedeniyle yeni sağlığına kavuşan Hacı İsmail Lermioğlu tarafından gönüllere ferahlık veren etkileyici bir dua yapıldı. Coşkulu cemaatin âmin sesleri her yanda yankılandı.

Kur’an, ilahi, Mevlid, konuşma ve duanın ardından huşu içerisinde kılınan öğle namazdan sonra iştirak edenlere geleneksel yemek verildi.

HABER ve FOTO: Muhammet YAVRUOĞLU

14 Haziran 2010 Pazartesi

Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN Akçaabat'taydı


Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, Akçaabat’ta toplu açılış törenine katıldı.

Akçaabat Sahil Park alanında vatandaşlara hitaben bir konuşma yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün Karadeniz sahilindeki 25 tünelin ana kontrol ve kumanda merkezinin açılışını yaptıklarını hatırlatarak: "Daha önce bu Türkiye'de var mıydı? Yoktu. Ama dünyada var mıydı? Vardı. Sarp'tan çıkıp İstanbul'a gitmeye kalksanız 30 saat yol gidiyordunuz. Şimdi 12 saatte gidiyorsunuz. Aranızda ralliciler varsa daha erken gider ama sakın ha böyle bir şey yapmayın. Böyle bir şey yapma lüksümüz yok" dedi.

Başbakan Erdoğan, sözü tekrar Filistin sorununa getirerek "'Filistin ile Gazze ile Kudüs ile neden ilgileniyorsunuz?' diyorlar. İlgileniyoruz çünkü bizim medeniyetimiz kardeşlik medeniyetidir. Soranlara deyin ki biz bir dünya devletiyiz. Kasaba devleti değiliz. Biz Kudüs ile ilgileniyoruz. Çünkü orada bizim medeniyetimiz vardı, bizim ecdadımız vardı. Kudüs'ün kaderi neyse İstanbul'un kaderi de aynıdır derken boşa konuşmuyoruz" diye konuştu.

Yapılan konuşmanın ardından Başbakan Erdoğan, Akçaabat Dörtyol İlköğretim Okulu, KTÜ Akçaabat Meslek Yüksekokulu, KTÜ Akçaabat Güzel Sanatlar Fakültesi, Söğütlü Sentetik Futbol Sahası, Akçakale Balıkçı Barınağı'nın toplu açılışını gerçekleştirdi.

Açılış sonrası Güzel Sanatlar Lisesi'nden 2 öğrenci yaptıkları Recep Tayyip Erdoğan portresi ve Akçaabat orta mahalle evlerini anlatan 2 tabloyu Başbakan Erdoğan'a hediye etti.

Başbakan Erdoğan, Akçakale'de yapımı tamamlanan Fevzi Hoca Lokantası'nın da açılışını yaparak burada akşam yemeği yedi.

Akçaabat Belediyesi'ne de uğrayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Belediye Başkanı Şefik Türkmen'den bilgi aldı.


KAYNAK: Akçaabat Ajans(13 Haziran 2010 Pazar 21:30)

HABER: Muhammet YAVRUOĞLU

MÜJDE: Rahmet Ayları Olan Üç Aylar Başladı


Müminlerin heyecanla beklediği Üç Aylar 13 Haziran’da(1 Recep 1431)başladı.
17 Haziran Perşembe’yi Cuma’ya Bağlayan Gece Mübarek REGAİB KANDİLİ…

Müminlerin heyecanla beklediği Üç Aylar'ın başlangıcı olan Recep ayı, 13 Haziran 2010 Pazar Günü başladı. Mü’min yürekler, Recep ayı ile başlayıp Şaban ayı ile devam eden, rahmeti, feyzi ve bereketi bol olan Ramazan ayı ile noktalanan bu huzur ve maneviyat mevsiminden, rahmet aylarından en iyi şekilde faydalanabilmek için bol bol Kur’an okuyup, camileri dolduracaklar ve Rablerine yakaracaklar.

İslam Alimleri, bu ayları en iyi şekilde değerlendirmek için tevbe etmeyi, bol namaz kılmayı, oruç tutmayı, Kur’an okumayı, sadaka vermeyi, camilere gitmeyi ve bol bol dua etmeyi tavsiye ediyorlar.

MAĞFİRET AYLARINDAYIZ

Üç aylar ismiyle tanınan bu rahmet mevsimi, içinde barındırdığı özel geceler, Allah'ın rahmetinin müminlere bol bol ikram edildiği, mağfiretinin, lütuf ve kereminin sağanak gibi yağdığı zaman dilimleri olarak bilinir. Bu aylar insanlara, durup düşünmenin, geçip giden zamanın değerini idrak etmenin ve daha iyi değerlendirmenin çaba ve imkânlarını sunar.

Günlük hayatın koşuşturması ve yoğun temposu içinde insan, zaman zaman gönül âlemine nazar kılma ve içe doğru bir yönelişi yaşama ihtiyacı duyar. Kılınan namazlar, tutulan oruçlar, verilen zekâtlar bu aylarda bir farklılık kazanır. İbadetler bir başka huşu içerisinde yapılır. Hakk'a olan bağlılık yeni bir boyut kazanır.

TÖVBE EDEBİLİR, ORUÇ TUTABİLİR, KUR’AN OKUYABİLİRİZ

Rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı bu aylarda mü’minler için büyük fırsatlar vardır. Üç aylarda özellikle günahlara karşı içten gelerek, tövbe edebiliriz. İçten gelen pişmanlık ve hâlis niyetle yapılan tövbeler insanı günahlarından arındırır. Daha sonra bu duygu, gönül dünyamızda bir ışık yakacak ve bizi Allah'a kulluk ve vazife aşkıyla hayırlı ve faydalı işler yapmamıza vesile olacaktır. Bu günlerde Allah Resulü'nün diğer günlere nazaran daha çok oruç tuttuğunu ve devamlı hayır yapma peşinde olduğunu biliyoruz.

Biz de elimizden geldiği kadar oruç tutabilir ve imkânlarımız nispetinde muhtaç olan insanlara maddi yardımlarda bulunarak, onları sevindirebiliriz. Bu mübarek günlerde mealiyle birlikte anlayarak bir Kur'an okuma seferberliği başlatabiliriz. Bu vesileyle evimizde ayrı bir bereket olacak ve Kur'an'ın nuruyla içimiz aydınlanacaktır.

HADİS-İ ŞERİF: “Receb-i Şerif’in 1. günü tutulan oruç: 3 senelik, 2. günü tutulan oruç: 2 senelik, 3. günü tutulan oruç da: 1 senelik günahlara kefarettir. Bundan sonraki oruçların her günü 1 aylık günahlara kefarettir” (Camiu's Sağır).

CAMİLERE GİDEBİLİR, SADAKA VEREBİLİR, BOL BOL DUA EDEBİLİRİZ

Herhangi bir vakit namazı kılmak için büyük bir camiye gidebiliriz. Bu, kulluk şuurumuzu coşturacaktır. Bu şekilde Allah'a kul olmanın engin hazzını iliklerimize kadar hissetmiş olacağız. Bu ayda fakir fukaraya, başı okşanmaya muhtaç yetimlere, kendisine bakacak kimsesi olmayan dula, yaşlıya sadaka için özel bütçe ayrılmalı. Mübarek geceleri bütün ev halkı ile bir bayram neşesi içerisinde geçirebiliriz.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(S.A.V.), üç aylara eriştiğinde; diğer günlere nazaran ibadetlerini daha da artırır ve sık sık şu duayı okurdu:

"Allahümme bârik lena fî recebe ve şa'bân ve belliğna ramazan - Allah'ım Recep ve Şaban ayını bize bereketli kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır." Bizler de bu günlerde bu duayı rahatlıkla ezberleyip çokça okuyabiliriz.


Kaynak: haber50.com
HABER&FOTO: Muhammet YAVRUOĞLU

13 Haziran 2010 Pazar

Araştırmacı Yazar ALBAYRAK’tan Yeni Bir Kitap Daha “DÜNDEN BUGÜNE TRABZON BASINI”



Trabzon Sanat Evinde, 2. SANAT GÜNLERİ(1-13 Haziran 2010) kapsamında; 12 Haziran 2010 Cumartesi Günü, Araştırmacı Yazar Hüseyin ALBAYRAK Tarafından “DÜNDEN BUGÜNE TRABZON BASINI” adlı Eseri Tanıtıldı ve İmza günü düzenlendi.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla Türkiye Yazarlar Birliği Trabzon Şube Başkanlığı tarafından Trabzon Sanat Evinde, 2. SANAT GÜNLERİ(1-13 Haziran 2010) kapsamında; 12 Haziran 2010 Cumartesi Günü Saat 19.00’da Araştırmacı Yazar Hüseyin ALBAYRAK’ın “DÜNDEN BUGÜNE TRABZON BASINI” isimli 4 ciltlik eseri okuyucuya tanıtıldı, İmza günü düzenlendi.

Tanıtım ve İmza Günü Programının sunuculuğunu Nurcan YAZICI üstlendi. Programın açılışı TYB Trabzon Şube Başkanı İbrahim SAĞLAM tarafından yapıldı. Ardından sırasıyla Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ergun ATA, KTÜ Öğretim Üyesi Veysel USTA, Vakfıkebir Büyükliman Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Karikatürist Gazeteci Hikmet AKSOY söz aldı. Konuşmacılar tarafından Trabzon Basın Tarihi, araştırmalarda karşılaşılan güçlükler, eski yıllara ait Trabzon’da çıkan gazetelerin teminindeki güçlükler ve eksik nüshaların temini ve ALBAYRAK’ın ortaya koyduğu eserin ehemmiyeti vurgulandı.

Ardından söz sırası Araştırmacı Yazar Hüseyin ALBAYRAK’a geldi. Hüseyin ALBAYRAK ile ilgili bir slâyt sunumu yapıldı. Ve ALBAYRAK kitabı hakkında bazı bilgiler sundu.

Sunumdan sonra Araştırmacı Yazar Hüseyin ALBAYRAK’a Dört Şilt ve Katılım Belgesi takdim edildi.

Salon toplantısının ardından Trabzon Sanat Evi’nin bahçesinde açılan stantta Araştırmacı Yazar Hüseyin ALBAYRAK: “DÜNDEN BUGÜNE TRABZON BASINI” isimli 4 ciltlik eserini satın alan davetlilere birer birer imzalayarak, okuyuculara takdim etti.

Bu güzel kültür etkinliğine katılanların fazlalığı memnuiyet verdi. Ancak, Trabzon’u yönetenlerden, siyaset ve bürokrasiden yine pek fazla kişinin katılmaması dikkatlerden kaçmadı. Etkinliğe katılan Trabzon Kültür ve Turizm Müdürü İsmail KANSIZ’a ise söz verilmesinin unutulması şaşkınlıkla karşılandı.