15 Ocak 2011 Cumartesi

SUÇ VE SUÇA GÖRE CEZA / Araştırmacı Yazar HÜSEYİN ALBAYRAK


Millet hayatiyetini sürdürmede kanunlar ve nizamlar, o milletin değerleri üzerine kurulmazsa ve kanunlar milli karakterlerle, örflerle çatışır, milli bünyeye uymazsa zaman zaman arızalar verir, düzensizlikleri ortaya çıkarır.


Cumhuriyeti kurarken, bu milletin bir geçmişin olduğu, bir hukuk sisteminin olabileceği hiç düşünülmeden; İtalya’dan, İsviçre’den, Almanya’dan… Kanunlar kopya ederek uygulaya gelmekteyiz. Zaman zaman milli bünye ile uyuşamadığı ve bedene dar geldiği için arızaları ve sıkıntıları olmakta, değiştirmek isteyince yamama bohça misali daha da uyumsuz hale gelmektedir.


Bu arada hukuk sistemimiz böyle olduğu gibi eğitim-öğretim sistemimiz de aynı karmaşa içinde okullarımızdan ilim adamları yetiştirme yerine, meramlarını doğru dürüst ifade edemeyen diplomalı cahiller üretmekte olduğumuzu da bu arada söylemiş olayım. Bu tutarsızlığımız, bu kararsızlığımız, bu eğitim-öğretim çıkmazımız ayrı bir yürekler acısı durum. Bunu bir başka yazımda daha geniş ele alırsam sanırım yerinde olur.


Kendimize olan güvenimiz ve kendi öz değerlerimize dayanmayıp da yapma payandalarla yabancı kaynaklara yönelmemiz, benliğimizde arızalar meydana getirdi. Gözlerimiz hep dışarıda, bakışlarımız her yabancılarda, aklımız-fikrimiz ellerde. “Ey Türk titre ve kendine dön” diyemediğimiz için, bunu deme gücümüzü kaybettiğimiz için yabancılaşma uğruna vermediğimiz taviz kalmadı.


Değerli bilim adamı Ali Fuat Başgil’in ifadesi ile “Batının cevheri yerine çöplüğe attığı curufunu aldık” ve bununla da kendimizi yıllarca avuttuk. Batının kanunlarını aldık, batının modasını aldık, batının kuklası olarak ona batılılaşmak için uğraşıp durduk, “Batılılaşmanın neresindeyiz” diye hep kurtuluşu batıdan aradık.


“İlim ve hikmet mü’minin yitik malı gibidir. Onu nerede bulursa alır”, “İlim Çin’de de olsa onun peşinde olun” peygamber sözünden hareketle ilim peşinde olmayıp hep film peşinde olduk.


Hiçbir zaman da alınamayacağız Avrupa Birliği’ne dahil olmak uğrunda ekstra tavizler verdik, bir yerde kendimizi inkâr ederek, Avrupa’nın istediği biçime girebilmek için eğildik, büzüldük, şekilden şekle girdik ve bir türlü de yaranamadık ve halâ da eşikte bekletilip duruyoruz. İşte bu eğilip büzülmelerin bir örneği de işlenen suçlara karşı cezalarımızı azalttık, vatana ihanet etse de, bebek katili olsa da, birlerce insanımızın kanına girse de bu türlü canilere ölüm cezası veremeyeceğimizi resmileştirdik. Bundan sonradır ki Türkiye’mizde suç oranları arttı, huzurumuz bozuldu, suç işlemeğe meyyal insanların cesareti ve şirretlikleri ayyuka çıktı.


Her milletin kendi karakteri, eğitimi, örfü ve âdeti, yaşayış biçimi, tarihi akışı ve buna dayalı sosyal ve kültürel özellikleri vardır. Böyle olunca da kanunları bu öz ve ırsî yapısına ve seviyesine göre düzenlenirse denge sağlanabilir. Bize bu uyum ve denge yok. Zira temel kanunlarımız hep yancılardan alınma ve kopya…


Yetkiler kısılmış, polisin eli kolu bağlı, ordunun yetkileri frenlenmiş, mahkemeler etkisiz. Hani bir söz vardır: “Taşlar bağlı, köpekler salıverilmiş”, işte durum böyle. Taş atan çocuklara gül atacağız, vatanı bölenlere iyi davranacağız, bayrağa, değerlerimize dil uzatanlara tatlı olacağız, yolsuzluğu olan memurun cezasını hafifleteceğiz, vergisini vermeyenleri bağışlayacağız, meydanları kana bulayan, etrafı yakıp yıkan, millet malına zarar verenlere lâyık oldukları cezaları veremeyeceğiz ve bütün bu azgınlıklar karşısında hep geri adım atıp siper arkasına çekileceğiz.


Bizim örfümüzde “Adalet mülkün temelidir” diye bir kavram vardır. Suçlar cezasız kalırsa, otuz-kırk bin kişinin katilini kâşânelerde ağırlar bakarsak, burada “Adalet” kavramı nerede? Suç işleyenlerin suçları görülmezden gelinip de, ac olduğu için iki dilim baklava çalan karşısında arslan kesilirsek, bunu hangi adalet anlayışı ile izah edebiliriz?


Suç’un önlenmesi için bütün tedbirler alınmalı. Amma suç işleyen de yaşına-başına-ırkına-rengine bakılmaksızın adalet kavramı içinde cezası mutlaka verilmeli, verilebilmelidir. Ülkemizde bunun ölçüsü olmadığı için, adalet terazisi sağlıklı tartamadığı için, olayların önü alınamıyor, hiç de hoş olmayan görüntülere ve sahnelere şahit oluyoruz.


Bu hususu da, izah ettiğim açıdan bir düşünelim ve değerlendirelim.


HÜSEYİN ALBAYRAK
Araştırmacı Yazar
www.ilkhabergazetesi.com - 13.01.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder