ALİ RAMAZANİ*
Osmanlı İmparatorluğu’nun son askerinin Kuzey Afrika topraklarından çekilmesinin üzerinden yaklaşık 100 yıl geçti. Bu çekiliş sonrası tarih, imparatorluğun parçalamasına ve çöküşüne tanık oldu. Anadolu topraklarında kurulan yeni cumhuriyetin ideolojisinde ve izlediği politikalarda, Afrika’nın ve hatta Ortadoğu’nun bile yeri yoktu. Zira Türkiye artık yüzünü Batı’ya çevirmişti. Bir yandan da, iç sorunlar ve ekonomik sıkıntılar ülkenin uluslararası anlamda eski konumundan uzaklaşmasına neden olmuştu ve Türkler isteseler bile Ortadoğu ve kuzey Afrika’daki eski etkinliklerini koruyamazdı. Bu aradra geri kalmışlıkla mücadele eden Türkiye giderek her açıdan Batı’ya bağımlı hale geldi. Dolayısıyla Türkiye’nin Ortadoğu ve Afrika’daki etkinliği sadece elçiliklerin bulunmasıyla sınırlı kaldı.
Diğer yandan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, Türkiye’nin ekonomik açıdan gelişmekte olan ülkeler arasına girmesiyle ve özellikle de İslamcı hareketlerin iktidara gelmeleriyle birlikte, bir yandan da 1995’ten itibaren dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’ın açık kapılar politikası doğrultusunda, Ankara Afrika ülkeleriyle ilişkilerini yeniden ciddiye almaya başladı.Bu süreç aslında Türkiye’nin gelecekte kuzey Afrika’daki muhtemel etkinliğinin zeminini oluşturdu.Bu süreç, İslamcı hareketin yeni bir oluşumu olan ve 2001’den beri iktidarda bulunan AKP döneminde hızlanmaya başlandı.
Öyle ki, Türkiye’nin 2001 öncesi Afrika’ya ihracatı 1,5 milyar dolarken bu miktar sonraki yıllarda 10 milyar dolara kadar yükseldi. Bir yandan Afrika ülkeleri üzerindeki ekonomik etkinliğini çoğaltan Türkiye, diğer taraftan siyasi etkinliğini de artırmaya çalışıyordu. AKP döneminde gerçekleşen Türkiye-Afrika Birliği İşbirliği Zirvesi’nin sonucunda alınan bazı kararlar da bu doğrultudaydı. Zira Türkiye-Afrika Birliği İşbirliği Zirvesi’nin beş yılda bir tekrarlanması, 2013’de gerçekleşecek bir sonraki zirvenin Afrika’da toplanması ve Türkiye’nin 2009 sonuna kadar Afrika’da 15 yeni elçilik açması yönünde kararlar alındı. Türkiye-Afrika ilişkilerinde bir ilk olan bu zirve, Ankara’nın bu kıtayla işbirliğinin artırılması ve kurumsallaşması bağlamındaki hedeflerinde somut bir adım olarak değerlendirilebilir. Nitekim 2010’a kadar Türkiye, Afrika’daki elçiliklerin sayısını 30’a çıkardı.
Türkiye ektiklerini biçmeye de başladı
Dahası, Batılı ülkelerin büyük ivme kazanan Afrika-Türkiye ilişkilerini kendilerine karşı bir tehlike olarak görmemesi, hatta gelişen ilişkilere olumlu bakması, Türk siyasetçilerinin ikna politikalarının göz alıcı bir örneğidir. Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde geçici üye seçildiği oylamada destek oyu veren tüm Afrika ülkelerinin katkıları, aslında Türkiye’nin bu kıtada ektiklerini biçmeye başladığının göstergesiydi.
Diğer taraftan, Türkiye Afrika’daki siyasi etkinliği artırdıkça hiç kuşkusuz kara kıtanın hem İslam dünyasıyla hem de Batı dünyasıyla ilişki kurmasında büyük bir rol üstlenebilir. Bu da Türkiye’nin bölgedeki stratejik gücünü ve uluslararası etkinliğini inkâr edilemez biçimde artırır. (*İran gazetesi Jevan, 7 Temmuz 2010) - Radikal , Timeturk- Pazar 18.07.2010 - 19:38
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder