28 Mayıs 2011 Cumartesi

KARA GÜN: 27 MAYIS 1960 İHTİLALİ’NİN 51. YILDÖNÜMÜ !


27 MAYIS 1960 DARBESİNİN ARDINDAN
51 YIL GEÇTİ.


DEMOKRASİ ŞEHİTLERİMİZİ


BAŞBAKAN: ADNAN MENDERES
DIŞİŞLERİ BAKANI: FATİN RÜŞTÜ ZORLU
MALİYE BAKANI: HASAN POLATKAN'I


MİLLET OLARAK UNUTMADIK.
HEPSİNİ
RAHMETLE ANIYORUZ...


*



KARA GÜN: 27 MAYIS 1960’IN 51. YILDÖNÜMÜ!!!



DEMOKRASİ YOLUNDA HALK İRADESİNE RAĞMEN ŞEHİT EDİLEN DEMOKRASİNİN 3 ŞEHİDİNİ RAHMETLE ANIYORUZ. ALLAH RAHMET EYLESİN.



27 Mayıs İhtilalinin 51. yıldönümü



Türkiye’deki ilk askeri darbe... Türkiye’nin elde ettiği sivilleşme ve demokrasi yolunda masumların kanları akıtılarak, Halk İradesinin rafa kaldırılışının yıldönümü.


Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki cuntacı birkaç general ve bir grup subaydan oluşan 37 kişilik Milli Birlik Komitesi, 27 Mayıs 1960’da iktidara el koyarak, bir hükümet darbesi yapmıştı.


26 Mayıs'ı 27'sine bağlayan gece üç senedir bekletilen planlar uygulanmıştı. Ellerine kelepçe vurulan Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes, Genelkurmay Başkanı Erdelhun, bakanlar, milletvekilleri ve bazı Demokrat Partililer tutuklanarak, Yassıada'ya götürüldüler.


Tek partili dönemin sonunda halkın ekseriyetinin oyları ile iktidara gelen Demokrat Parti’nin “ülkeyi kardeş kavgasına götürdüğü, gerici faaliyetlerde bulunduğu ve mali açıdan ülkeyi çıkmaza sürüklediği” gerekçesiyle bir grup ilerici (!) subay, 27 Mayıs 1960 sabahı zor ve şiddet kullanarak, ülke yönetimine el koyup ülkeyi derin bir karanlığın içine sürükledi. Milletin egemenliğinin göstergesi olan TBMM yani halkın hür iradesi feshedildi.


27 Mayıs 1960 ihtilali ve Yassıada sorgulamaları demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçti. Çok partili siyasi hayatı kesintiye uğratan bu darbe, 17 Eylül 1961’de Başbakan Adnan Menderes, bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın haksız yere idamları, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, Demokrat Partili diğer bakan ve milletvekillerinin yargılanması, yıllarca hapislerde yatmasıyla sonuçlandı.


Milletin temsilcilerinin boynuna geçirilen yağlı ilmek, kuşkusuz en çok millete ve demokrasimize zarar verdi. 51 yıl önce demokrasiyi rafa kaldıran şey; birkaç general, çoğu albay, binbaşı, yüzbaşı rütbesindeki bir cunta komitesinin millet iradesiyle oynadığı 'ilk askerî müdahale' ve hükümet darbesiydi. Atatürk’ün bize emaneti Genç Türkiye Cumhuriyetinin çok partili hayata geçişinin 14. yılında Millet çok derin bir sükût-u hayale uğradı. Oysa millet iradesinin tecelli ettiği 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinden sonra Türkiye'ye adeta yepyeni umutlar aşılanmıştı.


Cuntacılar; Başbakan Menderes'i Eskişehir-Kütahya yolunda, Bayar'ı ise Çankaya Köşkü'nde kendisini korumakla mesul Muhafız Alayı komutanı eliyle tevkif etti. Tankların namlusu devlet adamlarının evlerine ve millete dönmüştü. Kendilerini Milli Birlik Komitesi(MBK) olarak niteleyen Cuntacılar; Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı. Menderes dâhil bakanlar ve milletvekilleri kimi yerlerde tekme-tokat gözaltına alınmış, aylarca süren mahkeme süresince ailelerine ve tutuklu sanıklara fiziki ve psikolojik işkenceler yapılmıştı. Darbeden sonra DP'ye karşı ciddi bir karalama faaliyeti başlamıştı.


DP’li Belediye başkan ve üyeleri takibe alındı. Yassıada dışında Gümüşsuyu ve Kayseri'deki cezaevlerinde de binlerce insan haksız yere aylarca hapis yattı. Demokrat Parti'yi deviren cuntacılar, 25 Ekim 1961'e kadar ülkeyi yönetti. Emir komuta zinciri dışında gerçekleşen darbenin mesulleri kendi aralarında da anlaşamadı. Daha ilk günlerde iktidarı CHP'ye devretmek isteyen subayların başındaki Cemal Madanoğlu ile karşısındaki Alparslan Türkeş grubu arasında çıkan ayrılık bir grup subayın (14'ler) sürgünüyle sonuçlandı. Gerilim sürerse hem ordunun içinde hem ülkede büyük bir çatışma yaşanacaktı. Aynı günlerde yüzlerce rütbeli subay da haksız yere cuntacıların eliyle emekliye sevk edilmişti.


En acı yaralar kuşkusuz Yassıada'da 592 kişinin yargılandığı ve 11 ay süren davalar sırasında açıldı. Menderes ve arkadaşları Köpek ve Bebek davaları gibi işi ayağa düşüren iftiraların yanında 19 ayrı davayla karşılaştı. Bütün davalar daha sonra Anayasa'yı İhlal Davası'nda birleştirildi. Kundakçılık, Kur'an baskısı, 6–7 Eylül olayları, Selanik'teki bombalama hadisesine varıncaya kadar her konu ve iftira adeta bir torbada toplanıp suçlama haline getirilmişti.


Sıradan vatandaşların kendi aralarındaki kavgalara ilişkin dilekçeleri bile mahkemeye delil olarak sunuluyordu. Lütfi Kırdar'ın cenazesinde yürüyüp tekbir getirdiği için yakalanan 75 kişi Yassıada'ya tünel kazıp sanıkları kurtarmak istedikleri gerekçesiyle “Tünelciler Davası”nda yargılanacaktı.


Yassıada'daki 70 avukattan biri olan Merhum Ferruh Bozbeyli, "Üç aylık Anayasa'yı ihlal davasının zabıtları bile tek kopya, tek klasör sunulurdu" diyor. Sanıklara savunma hakkının bile kullandırılmadığı, yargılamalar sırasında aralarında Lütfi Kırdar'ın da yer aldığı 5 kişi hayatını kaybetti. Yüksek Adalet Divanı 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.


Menderes'in asılma kararı; MBK içinde de tartışmaya neden olmuştu. Ancak infaz kararı çoktan verilmişti. Yaklaşan felaketi ilk fark eden yine Rahmetli Menderes'ti. 15 Eylül 1961 günü odasında uyku ilaçlarıyla intihar girişiminde bulunmuştu. Derhal revire kaldırıldı. Oğlu Aydın Menderes'e göre; infazı hisseden Menderes vakit kazanmak istemişti. 16 Eylül'de Zorlu ve Polatkan, bir gün sonra 17 Eylül 1961 sabahı ise Menderes İmralı Adası'nda idam edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın ise cezası, yaşından dolayı müebbet hapse çevrildi.


Olaylara yakından tanık olanlara göre; 27 Mayıs darbesi sonrasında yaşananlar baştan sona bir öfkenin ortaya konulmasıydı. Hukuk ve ahlak kuralları rafa kaldırılmıştı. Mantığında hiçbir fikir, hukuk yoktu. Tamamıyla önceden planlanan senaryonun uygulanmasıydı. 27 Mayıs'tan çıkan tek şey öfke ve cinnet oldu. Ne yazık ki; adalet tesis etme adına Yassıada'da kurulan mahkemenin fikir babaları da maalesef üniversite hocalarıydı. Üzülerek belirtmeliyiz ki; Ülke de ayrıcalıklı yer edinenlerin bir kısmı ya ülke aleyhine dış güçlerle işbirliği içerisinde oluyor, ya teröre destek veriyorlar ya da Kahraman Ordumuzu kışkırtmaya yönelik faaliyetlerin odağında yer alıyorlar. Halkın yanında değil de çıkar odaklarıyla birlikte hareket ediyorlar. 12 Eylül 1980 Harekâtının lideri eski Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren’in basında yer alan ve şimdi hatırladığım bazı sözleri çok önemlidir. “Bizi ihtilal yapmaya teşvik edenlerin başında üniversite hocaları ve iş adamları geliyordu.”


Silah zoruyla devlet yönetimine el koyanlar 1,5 senede yıktıklarıyla, Yassıada'daki son kararlarıyla tazecik demokrasiyi ve millet iradesini yok edenler eliyle 27 Mayıs 1960 darbesi; darbelerin anası olarak tarihe geçti. İdamlardan üç hafta sonra, 15 Ekim seçimlerinde DP'nin mirasçıları Adalet Partisini(AP) kurdu. Ve Türk Milleti, kendi iradesine yeniden sahip çıktı.


Ancak; DP ve Merhum Menderes’in mirasına konanlar ne yazık ki; Demokrasi yolunda şehit olanlara ve zarar görenlere sahip çıkmadılar. Sadece DP’nin mirasını istismar ederek, nemalandılar. Demokrasi Şehitlerimiz Merhum Menderes, Polatkan ve Zorlu sahipsiz bırakıldı.



Ancak; Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal olaya el koyup, Türk Halkının istekleri doğrultusunda bu mağdurların itibarlarını iade edip onların şanına yakışır kabirlerini yaptırması Türk halkının büyük teveccühünü kazanmıştır. DP’nin mirasına konan zevat ise bırakınız onların itibarlarını iade etmeyi, 27 Mayıs’ı bayram olarak kutlamaktan bile hiç mi hiç utanmadılar. Ama darbeci diye suçlanan eski Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren ve ekibi 27 Mayıs’ı bayram olmaktan çıkartıp, büyük bir tarihi hataya son verdiler. Ve Türk Milletinin duygularına tercüman oldular.


Kaynak: www.muzura.net - 28.05.2009

(FOTOĞRAFLAR: Muhammet YAVRUOĞLU) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder