Bazı meslekler vardır ki az iş çok para ve çok ilgi getirir, bazı meslekler de vardır çok zahmete rağmen karşılığı cılız kalır. İşte Türkiye’mizde Kültür adamı olmak bu ikinci guruba girer. Biri çıkar birkaç şarkı-türkü söyler, bir iki film çevirir, zor şartlarda birkaç gol atar, bakarsınız bir anda star olur, yıldız olur, kral olur, kraliçe olur… milyarlara para demez. Bir anda hayatı parlar, ilgi ve ünvanlara gark olur. Afişlere, reklamlara çıkar.
Hâlbuki fikir ve kültür hayatımızın temel kaynağı olan araştırmacı yazar ve şairler için böyle bir takdir ediliş yoktur. Yıllarca emek verilerek, göz nuru akıtılarak hazırlanan eserler, kitaplar, araştırmalar sanki gökten hazır lokma olarak inmiş gibi hiç dikkatleri çekmiyor, binbir zorluklarla bastırılsalar bile yazarlarının elinde kalıyor. Ne devlet ve ne de mahalli özel kuruluşlar bu eserleri kütüphanelere konmak için almadıkları, almakta zorlandıkları gibi, vatandaşın da böylesine bir kitap okuma merakı yok. Okullarımızda ise böyle bir alışkanlık da verilmiyor.
Onun içindir ki Türkiye’mizde en ucuz hizmet, yazar-araştırmacı dediğimiz kültür emekçilerinin çalışmalarıdır. Eserlerinin değerlendirilmesi ve emeklerinin basımı hususunda araya bir aracı konulmadığı müddetçe binbir zahmetle bastırabildiği kitapları depolarda kalmağa mahkûmdur.
Kültür değerlerine sahip ülkelerde yazar eserini hazırladıktan sonra; basımı, satımı, dağıtımı işiyle hiç uğraşmıyor. Telif ücreti dolgunca kendisine veriliyor ve eseri belirli kuruluşlar tarafından basılıp dağıtılıyor. Böyle olurca da yeni yeni eserler ortaya çıkıyor, hazırlayıcıları gönül ferahlığı ile daha verimli olabiliyor, hevesleri hiçbir zaman sönmüyor.
Okurlarımın affına sığınarak kendimden örnek vereceğim:
2009 yılında, uzun yılların birikimi ve çalıma ürünü olarak 3670 sayfa hacminda 6 cilt “Trabzon Milli Eğitim Tarihi” ve yine 2010 yılında Trabzon’un 1869-2009 yıllarını içine alan 140 yıllık basınını içine alan 4 ciltlik “Tarih İçinde Trabzon Basını” isimli eserlerim yayınlandı. İstanbul da dâhil bir il için yapılmış bu en geniş ve hacimli çalışmalar alanlarında ilk olup, ne Kültür Bakanlığımızın ne Milli Eğitim Bakanlığımızın, ne de Trabzon Valiliği’nin ve ne de Trabzon Belediyesi Kültür birimlerinin dikkatini çekip yazarının bağrına su serpecek iki satırlar bir teşekkür yazısı yazmak veya basılan eserlerden kütüphanelere konulmak için satın almak gibi bir davranış olamadı.
Basın-yayın kuruluşlarımız ise tam bir vurdumduymazlık içinde. Mahalli basın bu çalışmasından haberi bile olmadı. Trabzon’un milletvekilleri ve diğer illerimizdeki Trabzonlu milletvekilleri de aynı duyarsızlık içinde bu tür kültür konuları ile zihinlerini hiç yormadılar. Sadece Trabzon Milletvekilim Faruk Nafiz Ozak bu kültür konuları ile benden çok ilgilendi ve gerekli yarımlarını da yaptı. Ya diğerleri.. Hepsi sus-pus.
Birebir Trabzon’u ilgilendirdiği halde, Trabzon’daki basın organlarımızı olumlu veya olumsuz yönüyle bir değerlendirme yapma gereğini bile duymadılar, köşe yazarları ise kalemlerini oynatmadı. Yurt dışından tebrik aldım, fakat vatanımdan bu olgunluğu göremedim.
Bu ilgisizlik, bu duyarsızlık yalnız benim için değil, bütün araştırmacı yazar ve şairlerimiz için de aynı. Müşterek kör olası kaderimiz. Bence bu durumun en büyük sebebi, eğitim-öğretim sistemimizin yetersizliğidir. Tertemiz bir levha olarak teslim ettiğimiz yarınlarımızın teminatı olan çoluk çocuğumuz, kurumlarımızda yeterince eğitilemedikleri için hayatta da bu konularda duyarlı olamıyorlar.
Bu bir yürek yarasıdır. Bağrına ateş düşmeyen ise bunu bilemez, anlayamaz ve hissedemez.
HÜSEYİN ALBAYRAK - 18.08.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder