FİKRET UÇAR – 13.03.2011
NEVRUZ BAYRAMI ve MİLLİ BİRLİĞİMİZ
Orta Asya'dan Balkanlardaki uluslara kadar çok geniş bir bölgede yerel olarak kutlanan Nevruz, her milletin kendi kültür değerleriyle sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin coşkuyla kutlandığı bir gündür.
Nevruz Bayramı'nın Anadolu'da ve Türk kültürünün yayıldığı diğer bölgelerde de köklü ve zengin bir geçmişi vardır. Nev ve Ruz kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve yeni gün anlamına gelen Nevruz, kuzey yarımkürede başta Türkler olmak üzere birçok halk tarafından yılbaşı olarak da kutlanır.
Gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart'ta güneş, kuzey yarımküreye yönelir. 21 Mart ile birlikte havalar ısınmaya, karlar erimeye, ağaçlar çiçek açmaya, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başlar. Bu nedenle 21 Mart bütün varlıklar için uyanış, diriliş ve yaradılış günü olarak kabul edilir.
Nevruz; Nevruz-i Sultani, Sultan Nevruz, Sultan Navrız, Navrız, Mart Dokuzu gibi adlarla da anılmaktadır. On iki Hayvanlı Türk Takviminde görüldüğü üzere Türklerde de çok eskiden beri bilinmektedir.
Türklerde Nevruz, bir kurtuluş günü, Ergenekon’dan çıkış olarak kabul edilmektedir. Nevruz, özbeöz bir Türk bayramıdır. Temeli beş bin yıllık Türk tarihiyle bir olan Nevruz; Türkler’de bir tabiat, varoluş, diriliş bayramı olarak algılanmıştır. Bunun içindir ki Nevruz’un diğer bir adı da Ergenekon’dur.
Nevruz’un diğer bir adının Ergenekon olmasının nedeni, toprağın yağmurlarla ıslanıp sonra üzerinin karla kaplanıp kısa bir ölüm uykusuna yatması ve daha sonra baharın gelmesiyle yeniden canlanıp dirilmesi, aynı Türkler’in 400 yıl boyunca dört tarafı yüksek dağlarla kaplı bir vadide sıkışıp daha sonra dağları aşıp hürriyetlerine kavuşması yani yeniden dirilmesi olayına benzetilmesindendir. Orta Asya'daki Türk topluluklarından Azeri, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek, Tatar, Uygur, Anadolu ve Balkan Türkleri Nevruz geleneğini canlı olarak günümüze kadar yaşatmışlardır.
Kürtlerde de Nevruz’a şöyle bir bakalım. Birçok Kürt şair ve yazarın da eserlerinde yer alan Nevruz’u Kürtler 18 ile 21 Mart arasında kutlarlar.
Bu bayram ile Kürtler çoğunlukla şehir dışındaki bölgelerde ve açık alanlarda bir araya gelir ve yaklaşmakta olan ilkbaharı kutlarlar. Kadınlar rengârenk elbiseler giyerler ve başlarına pullarla süslenmiş ışıltılı örtüler örterler. Topluluk büyük bir ateş yakar ve bu ateşin etrafında yöresel halk oyunları oynayarak ya da üstünden atlayarak, büyük bir coşkuyla bu bayramı kutlarlar.
Kürt yazar Musa Anter’e göre Nevruz aslında Kürtlerde ilk başlarda 31 Ağustosta kutlanıyordu ancak daha sonra Arap Takviminin kabul edilmesiyle bu kutlamalar Mart ayına kaymıştır. Kürtler Nevruz’u Kürtçe olarak, Newroz pîroz be! (Nevruz kutlu olsun!) ya da Bijî Newroz! (Yaşasın Nevruz!) diyerek selamlarlar. Ateş üstünden atlamak bir Nevruz geleneğidir.
Kürtlerde nevruzun Demirci Kawa Efsanesi’ne dayandığına inanılır. Kürt mitolojisindeki Kawa efsanesine göre, günümüzden 2500 yıl öncesinde Zuhak (Bazı kaynaklara göre Dehak) adında Asurlu çok ama çok zalim bir kralın idaresi altında yaşayan Kawa adında bir demirci vardı. Bu kral her gün omuzunda bulunan iki yılanı beslemek için Kürtlerden iki genci sarayına kurban olarak getirtip öldürtüyor ve beyinlerini yılanlarına yemek olarak veriyordu. Aynı zamanda bu canavar kral ilkbaharın gelmesini de engelliyordu(!).
Bu zulümden bıkan ve bir şeyler yapmak isteyen Armayel ve Garmayel adlı iki kişi kralın sarayına mutfağa aşçı olarak girmeyi başarırlar. Kralın yılanlarını beslemek için getirilen gençlerden sadece birini öldürüp diğerinin saraydan kaçmasına yardımcı olurlar. Böylece ellerindeki bir insan beyni ile kestikleri bir koyunun beynini karıştırarak yılanlara vererek her gün bir çocuğun kurtulmasını sağlalar. İşte bu kaçan kişilerin Kürtlerin ataları olduğuna inanılır ve bu kaçan gençler Kawa adlı demirci tarafından gizlice eğitilerek bir ordu haline getirilirler. Böylece Kawa’nın liderliğindeki bu ordu bir 20 Mart günü zalim kralın sarayına yürüyüşe geçer ve Kawa, kralı çekiç darbeleri ile öldürmeyi başarır. Kawa etraftaki tüm tepelerde ateşler yakar ve yanındakilerle birlikte bu zaferi kutlarlar. Böylece Kürt halkı zalim kraldan kurtulmuş olur ve ertesi gün de ilkbahar gelir.
Bu kadar ayrıntılı bilgiden sonra özellikle ülkemizdeki Nevruz kutlamalarının bugünkü durumuna da şöyle bir bakmakta fayda var. Memleketin her köşesinde isteyen istediği gibi eğlenip kutlamalarını yapabilmektedir. Bu milletin kahır ekseriyetinin bu topraklarda milli ve manevi değerlerini özgürce yaşadığı gerçeğinin yanında, farklı etnik kökene sahip insanların da kendi kültürlerini yaşayabilmelerinin önünde hiçbir engel yoktur.
Daha düne kadar hiç kimsenin tahmin bile edemediği ölçüde isteyen herkes yüksek perdeden siyasi düşüncelerini dillendirmektedirler. Özgürlüğün bundan daha ötesi nedir diye sormak lazım.
Terörize edilmediği sürece mevcut duruma kimsenin her hangi bir şey dediği de yok. Ancak Nevruz’un, anadilde eğitim, yerel meclisler ya da farklı adlarla önlerine çıkan her fırsatta, sivil itaatsizlik, serhildan gibi ayaklanma provası veya isyan düşüncesini kitleler nezdinde canlı tutma çabaları dikkatten kaçmamaktadır. Bu duruma uzun süre izin verilmesi düşünülemez.
Demokratik özerklik, öz savunma güçleri ve özgürlük savaşçısı gerilla gibi ayrılıkçı unsurları sahiplenmeler kesinlikle hak arama değildir. Zaten aynı merkezden idare ediliyor izlenimi veren bütün bu olup bitenler, devletin temeline dinamit koymaktan başka bir şey değildir. Hiç kimse devletin bütün imkânlarını kullanarak, hainlik yapma hakkına sahip olamaz. Ne zamandan beri devlete isyan provaları insan haklarından kabul edilmeye başlanmıştır. Kaldı ki, güneydoğu halkının kahır ekseriyeti devletinin yanındadır.
Devlet ve milleti bir arada tutan değerlere sahip çıkan bütün güneydoğu halkı dinin kutsal değerlerine saldıranlara, artık siz bizi temsil edemezsiniz, artık düşün yakamızdan demelidir.
Dinin emirleriyle dalga geçen, Hz. Peygamber’e ağıza alınmayacak hakarette bulunan, hak hukuk tanımayan, hakkınızı savunacağım diyerek, özellikle güneydoğuyu yaşanmaz hale getiren bunlar değil mi?
Bunların ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda bölge insanına bu güne kadar ne faydaları olmuştur, gözyaşı ve acıdan başka? PKK hareketi, Kürtler'in Müslüman kimliği üzerinde sürdürülen bir operasyon mudur diye insan düşünmeden edemiyor.
Kürt kimliği, İslam’ın yüksek değerlerinden uzaklaştırıldığı takdirde, yabancı güçlerin bu topraklardaki operasyonu çok daha kolaylaşacaktır. Anlaşılacağı üzere PKK kadroları, en büyük terörü, Kürt toplumu üzerinde uygulayarak, zoraki bir kimlik dönüşümünü gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Aslında bunlar, Kürtlere dost da değiller.
PKK ve destekçileri, Orhan Miroğlu gibi, Muhsin Kızılkaya, Mehmet Metiner, Kemal Burkay gibi aydınlara, Şivan Perver gibi sanatçılara, Galip Ensarioğlu gibi siyasetçi ve işadamlarına, Mehmet Emin Aktar gibi hukukçu aydınlara karşı tehditler savuruyor. Bu da kendi hesaplarına ters gelen bütün gelişmelere düşmanca tavır almalarının somut bir göstergesidir. Farklı düşünceleri ifade eden Kürt asıllı bile olsalar onlar için fark etmiyor.
O halde, bu topraklar üzerinde kimsenin ameliyat yapmasına milletçe müsaade edilmemelidir. Bu ihanet tablosu 30 bin masum can, 20 bin yaralı ve milyarca doların zayi olmasına sebep olmuştur.
Bütün dünya biliyor ki yüce milletimizin sabrı bir taşarsa önünde hiçbir güç duramaz, yok olur gider.
Allah (CC) millet ve memleketimizi her türlü iç ve dış tehlikelerden korusun. Yüce milletimizin kutsallarına tuzak kuranların tuzaklarını kendi başlarına makûs eylesin. Birlik ve beraberliğimizi ilelebet daim eylesin. Memleket ve milletimizi yüceltsin.
Bu duygu ve düşüncelerle Allah’a emanet olun.
FİKRET UÇAR – 13.03.2011 Pazar
fikrethoca61@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder